Anayasa Mahkemesi (“AYM”) kararı gerçekten yargılama yapılmadan içerikten çıkarmaya imkan veren hükümleri onaylamış mı oldu? Değerlendirmemize bu soruyla başlamak gerekir ve cevabı hayırdır. Konuya ilişkin detaylı değerlendirmemin devamı Yeni Arayış’ta.
Tebliğ’de bugün (30.11.2015) yapılan bazı değişiklikler hakkında değerlendirmede bulunmadan önce, değişikliklerin mahiyetlerine bakalım.
Tebliğ’e “özür oranı” %40 ve üzeri olan ve işletmeci sisteminde kayıtlı olan “Engelli Abone” tanımı eklenerek, Engelli Aboneler tarafından bildirilen tüm geçerli arızaların, arıza giderme süresine ilişkin ölçüm en hızlı karşılanan %95’inin giderildiği süre olarak belirlendi.
Twitter Türkiye Kamu Politikaları Müdürü Sayın Emine Etili ile teknoloji, hukuk ve insani gelişim tartışacağımız panel 27 Ekim, Salı günü. Kayıt ve program detayları için Digital Talks Sonbahar 2015 web sitesini ziyaret ediniz.
Bu seyrek gerçekleşebilecek önemli panele katılarak yapacağınız soru, yorum katkılarını da dikkate alarak kaleme alacağım konu ile ilgili makalemi Yeni Arayış’ta yayınlayacağım.
Twitter, 17 Nisan 2015’te açıkladığı bir ilke değişikliği ile hesapları, ABD hesabı ve ABD harici hesaplar olmak üzere iki farklı sisteme uygun olarak yöneteceğini açıkladı. Unutulmasın ki bu değişiklikler çok moda haline gelen Persicope için de söz konusu.
Buna göre ABD’de yaşayanların hesapları San Francisco’da bulunan Twitter Inc. tarafından, ABD harici ülkelerde yaşayanların hesapları ise Dublin’de bulunan Twitter International tarafından yönetilecek.
Bu ilke değişikliği Twitter’ın Ekim 2014’te ABD Federal Hükumetinin hesap ve kullanıcı bilgi taleplerinin ABD Anayasası’na aykırı olduğu gerekçesi ile New York’ta dava etmesinden sonra çok daha fazla anlam kazandı.
ABD’de yaşayanların hesapları, NSA’in (Milli Güvenlik Kurumu) ve mevzuatının etkili olabildiği kararları çıkaran ABD mahkemelerine ve ABD hukukuna tabi olacak. Ancak ABD’de bulunmayanların hesapları Irlanda şirketi tarafından yönetilecek, veriler İrlanda’da saklanacak ve AB mevzuatına ve İrlanda Veri Koruma Kurumu’nun düzenlemelerine tabi olacak.
Burada herkesin gözden kaçırdığı en önemli nokta bence bu değişiklik sayesinde ABD mahkemelerinin ve makamlarının ABD’de olmayanların hesapları hakkında talep ettiği bilgi ve verdiği kararlar bakımından Twitter’ın bu talep ve kararlara uymaktan imtina edebilecek olmasıdır. Bundan sonra ABD makamları, ABD’li olmayan hesaplar bakımından kendi kanunlarını ancak uluslararası anlaşmaların izin verdiği usul ve esaslar çerçevesinde uygulatabildiği kadar uygulatacak.
Tabii bu durum hemen aklımıza ülkemizdeki idarenin “bize bilgi vermiyorlar, bizim kanunlara uymuyorlar, onları dizlerinin üzerine çöktürdük” gibi ifadeleri geliyor. Daha önce de verdiğim bir çok karakteristik örnekte olduğu gibi herşey hukuk çerçevesinde yapılabilir, yapılmalıdır ve yapıldığında olur!
Bu değişikliğin reklam ilkeleri bakımından da Twitter’ın hem leyhine, hem de aleyhine olabilecek bazı sonuçları da olabilir. AB içinde nisbeten daha gevşek mahremiyet düzenlemeleri olduğu bilinen İrlanda dijital pazarlama bakımından avantajlı olabilse de, reklam ilkeleri bakımından AB mevzuatı, ABD’ye göre daha muhafazakar sayılabilir. Bu arada belirtmekte fayda var ki, İrlanda, Veri Koruma Kurumu’nun bütçesini 1,9 milyon Avro’dan, 3,85 milyon Avro’ya çıkardı ve yeni bir veri koruma ve mahremiyet düzenlemesi yapmakta. Bunu da İrlanda’nın kendisini baz olarak kullanan Twitter, Facebook, Google gibi şirketlerin mahremiyet politikalarını daha yakından takip edeceği şeklinde yorumluyorum.
Söz konusu değişiklik 18 Mayıs 2015’te yürürlüğe girecek.
Twitter’ın 21 Nisan 2015’te (dün) ilan ettiği bir diğer ilke değişikliği de Twitter’ın istismara karşı açtığı savaşın bir sonucu. Twitter, kullanıcıların en güvendiği, mutlu olduğu ve emniyette olduğu dijital platform olmak istiyor. Bu sebeple bundan sonra seri olarak alacağı ilk tedbir olarak doğrudan şiddet ve tehdit söylemi yasağına, şiddeti ve tehdidi kışkırtacak, teşvik edecek söylemleri yasaklamayı ekledi.
Teknoloji ve Internet, kendi oto kontrolü ve düzenelemeleriyle yaşamaya ve evrilmeye, güçlü bir şekilde devam ediyor!
28 Mart – 7 Nisan tarihleri arasında yayınlanan makalelerim ve görüşlerim, tüm gelişmeleri bir bütün olarak değerlendirebilmeniz için aşağıda sunulmuştur.
Bugün (5 Nisan 2015), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (“BTK”) Başkanı Tayfun Acarer, sosyal medyada kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünen kullanıcılar için online ihbar hattı kurduklarını açıkladı.
Pekiyi, geleneksel basında ve sosyal medyada büyük bir yankı bulan bu idari tasarrufun bir hukuki temeli var mı?
Evet, kanuni temeli var. Ama kısaca anlatalım ve kanuni temelin aynı zamanda hukuki olup olmadığına siz karar verin.
Avrupa Birliği mevzuatı ile uyum sağlamak adına 2007’de (halk arasındaki adıyla) Internet Kanunu kabul edildi. (5651 Sayılı Internet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun).
Internet Kanunu, ABD’de ve AB’de de bulunan “uyar-kaldır” (notice and take-down) dediğimiz yöntemi son derece yetersiz ve detaysız olarak hukukumuza getirmişti. Ama bu “uyar-kaldır” neydi ve ne işe yarardı?
“Uyar-kaldır” Internet’te, sosyal medyada, hakları ihlal edildiğini düşünen kişilerin öncelikle sırasıyla bu yayını yapan içerik sağlayıcıya veya yer sağlayıcıya (YouTube, Twitter, Ekşi Sözlük vs) başvurarak ilgili içeriğin kaldırılması için uyarıda bulunmasını sağlayan bir yöntemdir. Uyar-kaldır yöntemi tüm hukuka aykırı olduğu düşünülen her türlü içerik için zaten mevcuttu ve kullanılıyordu.
“Uyar-kaldır” sisteminin etkinliğinde gerek düzenlenme şeklinden gerekse uygulama biçiminden ve bir kısmı da sosyal medya şirketlerinden kaynaklanan bir çok problem oluştu.
Özellikle 2012 tarihinden itibaren Internet Kanunu’nun daha doğru şekilde düzenlenebilmesi için yaptığımız bir çok kanuni düzenleme ve sosyal medya şirketleriyle işbiriği / uygulama tavsiyesinin içinde doğru, etkin ve uygulanabilir bir “uyar-kaldır” sistemi de bulunuyordu.
Ancak tüm iyileştirme ve etkinleştirme tavsiyelerimize rağmen yedi yıl boyunca düzeltilmeyen, Internet Kanunu Şubat 2014’te, bir çok çevrenin 17 Aralık soruşturmalarına ve tapelere bağladığı gerekçelerle, Internet’in ve kullanıcılarının tamamen baskı altına alınmasına yönelik olarak iki haftada iki defa değişikliğe uğradı.
Internet Kanunu’na eklenen 9/A Madde’siyle, yukarıda anlattığımız “uyar-kaldır” sistemimiz kaldırılmamakla birlikte, özel hayatının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin, mahkemeye gitmeden doğrudan TİB’e başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi isteyebilmesi sağlandı. TİB’in, kendisine gelen bu talebi uygulanmak üzere derhal Erişim Sağlayıcıları Birliğine göndermesi ve erişim sağlayıcıların da bunu en geç dört saat içinde yerine getirmesi zorunlu kılındı. Başvuru sahibine ise ancak talebi üzerine erişim engellendikten sonra 24 saat içinde bu talebini Sulh Ceza Mahkemesinin onayına sunması zorunluluğu getirildi.
Bizce vatandaşın özel hayatını korumak için bu düzenlemelere gerek yoktu. Her zaman bunun nasıl yapılabileceğini belirttik, yine açıklayabiliriz. Özel hayat alanı, ihlali, zararları ve sonuçları benim için, sizin için, Başbakan için veya çok ünlü bir sanatçı için farklıdır. Sizler veya ben, dışarıda birisiyle bir yemek yerken yanımdaki ile fotoğrafımın çekilmemesini bekleyebilirim, ancak bir Başbakan’ın veya çok ünlü bir sanatçının özel hayatı evinin kapısının eşiğinde başlar. Ayrıca bu bilgiye erişilmesindeki kamu menfaati ile mahremiyet beklentisi arasında bir menfaat çatışması olabilir. Tüm toplumun bilgi almaktaki kamusal menfaati, kamuya mal olmuş bireyin mahremiyet beklentisini bertaraf eder nitelikte olabilir. Kısacası her bir münferit durum kendi şartlarına göre yargılamayla belirlenmelidir.
Burada yargı en baştan devre dışı bırakıldığı gibi hem kamu menfaati potansiyel bir tehdit altındadır, hem de o içeriği oluşturan içerik sağlayıcının ve o içeriğin yer aldığı yer sağlayıcının hukuki güvenliği, hak ve menfaatleri de tehdit altındadır.
2014 öncesi mevzuatımız zaten yeterli koruma sağlamıyor muydu, bu düzenlemeler ve uygulamalar gerçekten halkı koruyabilecek mi, yoksa bazı şeyleri daha da mı kötüleştirecek? Hep birlikte göreceğiz.
Bugün, 27 Mart 2015’in ilk saatlerinde TBMM Genel Kurulu’nda yine birbiriyle ilgili ilgisiz bir çok mevzuatta yer alan bir çok hükmü değiştiren bir Torba Yasa daha kabul edildi.
Hayatlarımızın temeli olan mali, cezai, sosyal ve temel hak ve hürriyetler konularının aynı anda onlarca farklı kanunda yer alan hükümlerle değiştiren Torba Yasalarla düzenlenmesini hepimiz artık iyice kanıksadık. Parlementer sisteme, yasamanın ciddiyetine ve önemine verdiği zararlar, devletin temeliyle bireyi doğrudan etkileyen önemli mevzuatların yeterince tartışılamaması ve halka verdiği zararlar sebebiyle torba yasalar her zaman tehlikleli görülen, eleştirilen ve kınanan bir yasama metodudur.
Bu seferki Torba Yasa’dan da haftalardır mecliste neredeyse ölümle sonuçlanacak yaralanmalı kavgalarla, basında da gece gündüz tartışılan, hayatımızın merkezine oturan iç güvenlik paketi hükümleri ve Internet yasakları çıktı. Ülkemiz için bir de sürpriz vardı!
Bu Torba Yasa, aslında TBMM Genel Kurulu’na sunulan taslağında yer almayan bir de büyük sürprizle geldi! Son anda İç İşleri Bakanı tarafından teklif edilen Anaysamız’a göre hiçbir hükumet etme yetkisi ve görevi olmayan Cumhurbaşkanı’na kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği için örtülü ödenek olanağı veren önerge kabul edildi ve Torba Yasa içinde kanunlaştı.
İç güvenliğe ilişkin sıkı yönetim hükümlerini ayrıca tartışmaya gerek yok. Çok yalın bir şekilde ortaya koymak gerekirse bundan sonra polis hakim kararı olmadan ve hakim önüne çıkarmadan 48 saate kadar bireyi göz altına alabilecek, hakim kararı olmadan 48 saate kadar telefon dinlemesi yapabilecek, “şüpheli” görerek durdurduğu bireyi “soyabilecek”, ve hakim kararı olmadan durdurma-arama uygulamaları yapabilecek. En korkunç hükümlerden diğeri yüzünü kısmen de olsa kapatan biri 4 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.
Internet’e ve Internet kullanıcılarına boyunduruk!
Diken’de yer bulan önceki yazılarımda belirttiğim ve her zaman sebebini uzun uzadıya anlatmaya hazır olduğum gibi Internet erişimi Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından temel bir hak olarak kabul edilmektedir. Ancak ülkemiz, doğrudan doğruya bu hakkın ihlali sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kınanmış olsa da ve bu durum Anayasa Mahkememizin içtihatlarında da yer bulmuş olsa da, hükumet Internet yasaklarını emsali ancak radikal rejimlerde görülebilecek boyutlara vardırdı.
Torba Yasa’nın 16. Maddesi, halk arasından “Internet Yasası” olarak bilinen 5651 sayılı Kanunun 8. Maddesi’ne getirdiği ek hükümlerle
Başbakan veya ilgili Bakan’ın “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlemesini önlemek, genel sağlık” gibi sebeplerle bir web sitesine içerikten çıkarma ve/veya erişimi engelleme kararı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (“TİB”) derhal ve en geç dört saat içinde uygulanacak;
Başkanlık içerikten çıkarma ve/veya erişimi engelleme kararını 24 saat içinde Sulh Ceza Hakimi onayına sunacak ve hakim 48 saat içinde karar verecek.
İçeriğin çıkarılması ve/veya içeriğe erişimin engellenmesi teknik olarak yapılamaz ise içeriğin yer aldığı hizmet (örneğin YouTube veya Twitter hizmetinin tamamı) tamamen engellenecek.
Suç olduğu değerlendirilen içeriği yayanlar (yani retweet veya facebook share edenler) hakkında, içeriği oluşturanlar gibi suç duyurusunda bulunulacak.
Bu düzenlemeler Anayasa’ya ve hukuka aykırıdır!
2014’ün başından beri yapılagelen ve büyük eleştirilere, büyük gösterilere maruz kalan, bu torba yasayla yeni bir boyut kazanan Internet yasakları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Ceza Hukukumuzun temel prensiplerine, Türkiye bakımından bağlayıcı olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Anayasa Mahkememizin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarına aykırıdır.
Bir içeriği, bir tweet’i veya bir Facebook postunu herhangi bir vatandaşımız paylaşırken suç olup olmadığını nereden bilsin? Kişinin hürriyeti en temel ve en kutsal hakkıdır. Hukuk öngörülebilirliği, güvenliği olmazsa devletin varlık sebebi ortadan kalkar. Devlet vatandaşını sindirmek, pusturmak ve hapsetmek için değil, özgür kılmak, fikri, vicdani zenginliğini geliştirmek, korumak ve gönendirmek için vardır.
Başbakan veya ilgili bakan kendisini bir hakim veya bir mahkeme heyeti yerine koyarak bir içeriğin milli güvenliğe, kamu düzenine, kamu sağlığına aykırı olduğuna karar veremez. Bu hususların hepsi yargılamayı gerektirir. Başbakan veya her hangi bir bakan polis değildir, savcı değildir. Kendisini polis, savcı, hakim yerine koyarak bir suç işlendiğinden, işlenmekte olduğundan veya işleneceğinden emin olarak bir içeriği kaldırtamaz veya ona erişimi engelleyemez.
Veya milyarlarca farklı içeriği barındıran web hizmetlerine (forumlar, Twitter, YouTube, Facebook, Ekşi Sözlük vb) erişim, hukuka aykırı olduğu iddia edilen tek bir içerik yüzünden engellenemez.
Başbakanlık veya bakanlık talepleri kanunda “idari emir” mahiyetinde düzenlenmiştir. İdari emir yargı kararı yerine geçemez. Sulh Ceza Mahkemesinden aranacak onay da, ilgili sulh ceza mahkemesinin adeta “özel teşkil edilmiş bir mahkeme” gibi özel olarak HSYK tarafından belirlenecek olması sebeiyle ağır töhmet altındadır.
Ağzından “hukukun üstünlüğü” ve “demokrasi” lakırdılarını düşürmeyen siyasetçilerimizden tek dileğim, ülkemizin hem insani hem de ekonomik kalkınması için, dünya liderliği için, önümüzü tıkayan bu yasama faaliyetlerinden ve uygulamalardan vaz geçmeleridir.
Zamanımın en büyük kısmını işime ayırmak zorunda olsam ve bundan büyük keyif alıyor olsam da, beni en çok geliştiren ve mutlu eden şeylerden biri de çok çeşitli konularda, çok çeşitli insanlarla bilgi ve tecrübe paylaşmak, onları tanımak, onlardan öğrenmek ve böylece hayatlarımızı, dünyamızı birlikte zenginleştirmek. 2014’ün son iki ayı bu anlamda verimli geçti.
Bu hafta, 18 sayfalık “Internet ve Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımı” başlıklı bir makale ile katıldığım “Direnişin @ Hali” isimli kitap Avrupa Birliği desteği ile Yeşil Düşünce tarafından yayınlandı. Kitabı buradan download edebilirsiniz. Önemle tavsiye ederim. Makalemde en son Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği organları kararlarıyla Internet erişiminin temel bir hak olarak tespiti, dünyada ve Türkiye’de ihlaller, Türkiye’den ve dünyadan ilgili mahkeme kararları da yer alıyor.
15 Aralık’ta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Bilişim Hukuku Kulübü’nün muhteşem organizasyonuyla düzenlenen iki günlük Bilişim Hukuku Sempozyumu’na “Arama Motorlarının Hukuki Sorumluluğu” konulu tebliğim ile iştirak ettim. Arama motorlarının özel durumunu göz önünde tutarak sunmuş olduğum bu tebliğ yakında çok geniş bir makale olarak yayınlanacak.
6 Aralık’ta Bilgi Üniversitesi Executive MBA sınıfına “Girişimcilerin ve Girişim Yatırımcılarının Karşılaştığı Hukuki Sorunlar” konulu bir ders verdim.
Kurumsal yönetim ile ilgili sürdürdüğümüz çok ciddi çalışmalarımız SPK, BIST, TKYD ve sair kurumlar nezdinde devam ederken, özel şirketlerin yönetim kurulları içinde ya da danışman olarak, aile şirketlerine özel hizmetler vererek, şirket değerlerini artırmalarını ve geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlamaya devam ediyoruz. Daha fazla bilgiyi burada bulabilirsiniz.
Kasım’da çok önemli fakat bir o kadar da samimi iki konuğu ağırlama fırsatımız oldu. Alibaba.com’un eski başkan yardımcısı Porter Erisman ve nişanlısı Mayumi-san’dan iş hayatının çok ötesindeki konularda ilginç hayatlarından ve çok istisnai tecrübelerinden keyifle ilham aldık. Alibaba.com, Eylül’de dünyanın en yüksek değerli halka arzı rekorunu kıran şirket oldu. Bu başarının en önemli mimarlarından Erisman, Kasım’da Endeavor’un organizasyonu ile bir çok Üniversite’de kendi yapımı muhteşem bir belgesel olan A Crocodile in the Yangtze filminin gösteriminde ve atölye çalışmalarına katılarak Alibaba.com başarısının sırlarını paylaştı.
20 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesi Yönetim ve Bilişim Sistemleri Departmanındaki ikinci dersimde mukayeseli fikri mülkiyet hukuku, birleşme ve devralmalar ve girişimcilik eksenlerinde çalıştık. Başta Bilişim Uygulamaları Araştırma Merkezi olmak üzere, Boğaziçi Üniversitesi’nin çeşitli merkezleri ve departmanları ile 2015 çalışmalarımızı programlamaya başladık bile!
Avrupa Birliği’nde 15 binden fazla yayıncı üyesi olan, üyelerinin toplam yıllık cirosu 40 milyar Avro olan EMMA’nın yılda yaptığı tek referans yayın olan “EMMA Magazine 2014 – 2015″te Türkiye’den alınan yegane makale “Media and Political Protests” başlıklı yazım oldu. Bu referans eserin yayını 18 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nun himayesinde Brüksel’de gerçekleşti.