İnternet Servis Sağlayıcılığı Hizmeti Sunan İşletmecilere İlişkin Hizmet Kalitesi Tebliği’nde Değişiklik
Tebliğ’de bugün (30.11.2015) yapılan bazı değişiklikler hakkında değerlendirmede bulunmadan önce, değişikliklerin mahiyetlerine bakalım.
Tebliğ’e “özür oranı” %40 ve üzeri olan ve işletmeci sisteminde kayıtlı olan “Engelli Abone” tanımı eklenerek, Engelli Aboneler tarafından bildirilen tüm geçerli arızaların, arıza giderme süresine ilişkin ölçüm en hızlı karşılanan %95’inin giderildiği süre olarak belirlendi.
Teknoloji, Hukuk & İnsani Gelişim Paneli
Twitter Türkiye Kamu Politikaları Müdürü Sayın Emine Etili ile teknoloji, hukuk ve insani gelişim tartışacağımız panel 27 Ekim, Salı günü. Kayıt ve program detayları için Digital Talks Sonbahar 2015 web sitesini ziyaret ediniz.
Bu seyrek gerçekleşebilecek önemli panele katılarak yapacağınız soru, yorum katkılarını da dikkate alarak kaleme alacağım konu ile ilgili makalemi Yeni Arayış’ta yayınlayacağım.
Tüm ilgilileri davet ederiz.
Digiturk Tarafından Yedi TV Kanalının Platformdan Çıkarılması
14.10.2015 tarihli RTÜK kararı çerçevesinde güncellenmiştir. Yazı ilk olarak 12.10.2015’te yayınlanmıştır.
Digiturk hukuka aykırı işlem yaptı mı? Digiturk’e aboneler tarafından dava açılmalı mı? Digiturk aboneliği nasıl iptal edilmeli? Fesih bildirimi metni.
Digiturk 6 Ekim 2015 tarihinde yedi TV kanalını platformundan çıkardı ve buna gerekçe olarak bir savcılık kararını gösterdi.
Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Kanunu ile Anayasamızın haber alma, basın ve ifade hürriyeti ile ilgili maddeleri çok açık.
Savcı kararı veya emri ile yayın durdurulamaz, ancak çok özel şartlar ve gerektirici sebeplerin varlığı halinde mahkeme kararı ile yani yargı kararı ile yayın durdurulur. Kaldı ki, bir mahkeme kararı ile yayın durdurulmak zorunda kalınırsa, karar Digiturk gibi bir hizmet sağlayıcı platforma değil, içerik sağlayan ve TV yayın lisansı olan ilgili TV kanalından yayın yapan kuruluşa (şirkete) tebliğ edilir.
Televizyon yayınları önceden denetlenemez ve yayın durdurulamaz. Hatta, savaşların, terör amaçlı saldırıların ortaya çıkardığı olağanüstü kriz zamanlarında bile ifade ve yayın hürriyeti dokunulmaz ve esas olup, yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz. Ayrıca milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde Başbakan yayınları ancak geçici olarak durdurabilir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından elektronik haberleşme hizmetlerini sunmak üzere yetkilendirilen platform işletmecileri ve yayın hizmeti iletimi yapan altyapı işletmecileri, yayın hizmetleri yönünden atıfta bulunduğumuz mevzuat hükümlerine tabidir. Yayın hizmetlerinin iletimi faaliyetlerine ilişkin uyulması gereken idari, mali ve teknik şartlar RTÜK tarafından belirlenir ve şartları yerine getiren kuruluşlara yayın iletim yetkisi verilir. Platform işletmecileri medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara tarafsızlık ve hakkaniyet ölçülerinde, makul ve ayrımcılık içermeyecek koşullarda hizmet vermek zorundadır.
Burada “hem savcı, hem Digiturk hukuku bilmiyor mu?” sorusu geliyor akla.
Bunlar benim yorumum değil. Anayasamızın ve atıfta bulunduğum mevzuatın emredici hükümleri böyle. Buna göre Digitürk’ün yaptığı yazılı savunma da hukuken geçerli değil. Zira, savcılık yayın durdurma konusunda yetkili değildir. Yargı kararı, yani mahkeme kararı gerekir veya milli güvenlik hayati olarak gerektiriyorsa ancak geciçi olarak Başbakan böyle bir inisiyatif kullanabilir. Tabii tüm bu kararlar da yargı denetimine tabidir.
Devlet ve onun düzenleyici kurumu RTÜK bile yayını durdurmaz iken, özel bir şirketin bazı kanalları yayınını keyfi ve hukuki temelden yoksun şekilde durdurmasının mutlaka bir açıklaması yapılmalı ve bu açıklama dinlendikten sonra bir sonucu olmalı. Halk, izleyici bunun takdirini yapacak ilk ve en önemli kurum.
Ancak yayın hayatının düzenleyici ve denetleyici kurumu olan RTÜK de konu hakkında bir soruşturma başlatarak, sonucuna göre Telekomünikasyon Kurulu ile birlikte özerk düzenleyici kamu kurumları olarak gerekeni yaparlar diye düşünüyorum.
Bazı yayın organlarında Digiturk’e karşı maddi ve manevi tazminat talepli davalar açılabileceği söyleniyor, bu yönde tavsiyeler yapılıyor, hatta dilekçeler paylaşılıyor.
Ben bu konuda çok iyimser değilim, zira manevi tazminat kazanabilmek için kişinin kendisine ika edilen haksız fiil sonucu çok derin bir elem ve yasa gark olması, bir takım ciddi psikolojik sonuçları olması ve bunun belli şekillerle ispat edilebilir olması gerekir. Bunları Digiturk’e manevi tazminat davası açan vatandaş nasıl ispatlayacak?
Maddi tazminat davasında ise haksız fiil sonucu uğranılan zararın hesaplanabilir olması gerekir. Burada da ciddi zorluk görüyorum.
Bu sebeple, yapılması gereken doğru hareketin Digiturk aboneliğinin aşağıda sunduğum fesih bildirimi ile iptal edilmesi, ilgili seneye ilişkin abonelik ücretinin iadesi olduğunu, Digiturk’ün bu talebe uymaması halinde hukuk yollarına başvurulması olduğunu düşünüyorum.
B.Ü.
Krea İçerik Hizmetleri ve
Prodüksiyon Anonim Şirketi
Abbasağa Mah. Sungurlar İş Hanı
No:45 Kat: 1-2-3
Beşiktaş 34353 İstanbul
[•] Ekim 2015
Konu: [•] numaralı Abonelik Sözleşmesi’nin derhal feshinden ibarettir.
Sayın yetkili,
Krea İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon AŞ tarafından verilen Digiturk yayın hizmetlerinden [•] numaralı Abonelik Sözleşmesi çerçevesinde faydanlanmaktayım.
Digiturk’ü seçmemin sebepleri arasında her tür görüşe ulaşabileceğim, her tür haberi alabileceğim bir çok farklı eğilimde ve içerikte kanalların, Digiturk plaftormunda sunulmasıydı.
6 Ekim 2015 tarihinde Samanyolu TV, S Haber TV, Bugün TV, Kanaltürk, Mehtap TV, Irmak TV ve Yumurcak TV isimli kanalları platformunuzdan çıkardınız.
Bilinçli bir izleyici ve tüketici olarak, Digiturk platformunu seçmemde ana sebep olarak her türlü görüşe ve her habere ulaşabilme konusundaki haklı ve makul beklentimi [•] numaralı Abonelik Sözleşmesi ile tabi olduğunuz, Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Kanunu, Tüketici Mevzuatı ve sair ilgili mevzuat çerçevesinde ihlal ettiniz.
Söz konusu işleminizin hukuka aykırılığı RTÜK’ün 14.10.2015 tarihli kararı ile tespit edildi. Buna göre, işleminiz Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından elektronik haberleşme hizmetlerini sunmak üzere yetkilendirilen platform işletmecileri ve yayın hizmeti iletimi yapan altyapı işletmecileri, yayın hizmetleri yönünden tabi olduğu tabi olduğu mevuzatı ihlal etmiştir. Yayın hizmetlerinin iletimi faaliyetlerine ilişkin uyulması gereken idari, mali ve teknik şartlar RTÜK belirlenir ve şartları yerine getiren kuruluşlara yayın iletim yetkisi verilir. Platform işletmecileri medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara tarafsızlık ve hakkaniyet ölçülerinde, makul ve ayrımcılık içermeyecek koşullarda hizmet vermek zorundadır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, firmanızla olan [•] numaralı Abonelik Sözleşmesi’nin işbu fesih bildiriminin elinize geçme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere haklı sebeple derhal feshettiğimi bildiririm. Digiturk platformuna ait kutunun ve kartın tarafıma hiçbir masraf ve yük getirilmeden adresimden alınmasını talep ederim.
İşbu fesih bildiriminin gereği derhal yapılmadığı halde uğrayacağım kayıp ve zararlar ile her türlü talep hakkımı saklı tutarım.
Saygılarımla,
İsim-soy isim
Adres
2015 Genel Seçimlerine Dair Dokuz Nokta
- Sandıkların hala işliyor olması en büyük sevinç kaynağı, kazanım ve güvencedir. Sivil toplum güçlenmeye devam edecektir. Cumhurbaşkanı katılımıyla Anayasa ve yasa ihlalleriyle seçim kampanyası yürüten, yıllardır hem mali olarak hem demokratik olarak yanlış politikalar izlemekte ısrar eden bir hükumet, halk tarafından sandıkta iktidardan indirilmiştir.
- Meclis farklı dine ve etnisiteye mensup üyeleriyle, daha çok kadınıyla, daha çok genciyle renklendi, çeşitlendi, güzelleşti.
- HDP’nin mecliste temsil edilmemesi, zaten gayrımeşru olan seçim sistemimizi ve demokrasimizi tamamen tıkar ve Türkiye’yi tamamen felç ederdi. Yeni bir Anayasa görüşülürken HDP ve temsil ettiği oyların parlamentoda olmaması da düşünülemezdi. Kürt siyasi hareketinin ve azınlık haklarının savunulmasının yeri meclistir. Bu kazanımın dönüşü olmamalı.
- %13 oyunun %5’ini İstanbul ve İzmir’den alan HDP’nin sözlerine sadık kalması hatta ileri götürmesi gerekir. Aldığı oyların azımsanmayacak kısmı etknik değil, dayatma ve çağ dışılığa başkaldırıdır. HDP, Türkiyelileşmeden, hiçbir birey olması gerektiği şekilde Türkiyelileşemeyebilir.
- AKP’nin “demokratik açılım” konusundaki samimiyetsizliği ve hataları HDP’ye ve MHP’ye yaradı. AKP’nin hataları ve HDP’nin yükselişi, MHP’ye oturduğu yerde oy arttırdı.
- CHP’nin barajın %3’e inmesi için yaptıkları başta olmak üzere mecliste yaptığı çalışmalarını, seçim çalışmalarını, katılım çalışmalarının unutmak, Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin bir defa bile HDP’ye oy vermeyin şeklinde veya aleyhte bir kelam etmemesini unutmak hakkaniyete sığmaz. İlk defa kendi isteğiyle hakim gözetiminde ön seçim yaptı ve bu ön seçimler Sarıgül’ün bile meclise girememesi gibi bir sonuç yarattı. Buna rağmen her kesimden Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar ayıplanabilecek kadar ağırdı.
- CHP bir an önce, zaten aslında doğal fidanlığı olan, yüksek teknik bilgi ve eğitim sahibi dünyaya entegre gençlerle kimlikler üzerinden siyasetin yapılmadığı daha olgun dönemler için hazırlık yapmalıdır.
- AKP bir an önce geçmişine sünger çekmek ve makuliyete dönmek üzere önlemler almaz ise bir çözülme sürecine girmesi beklenebilir.
- Bundan sonra koalisyon kimden müteşekkil olacaksa olsun, ivedilikle halkın vicdanını yaralayan, anti-demoktratik ve ekonomik olarak Türkiye’ye fren yaptıran yasalar değiştirilmeli, bu tür politikalardan dönülmeli, seçim barajı %3’e indirilmeli, katma değerli üretime ve teknolojiye dayanan, mantıklı bir mali politika izlenmeli ve herşeyden önce ne pahasına olursa olsun YARGI BAĞIMSIZ kılınmalıdır.
TV, Radyo ve Gazete Yayınlarının Durdurulmasına İlişkin Talimat?
Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın medyaya yönelik yeni bir eylem planı olduğu ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir karar alacağı birkaç gündür kamuoyunda tartışma konusu oldu. Savcılığın bu konuda ilgili devlet kurumlarına basın ve yayın yasağı anlamına gelecek taleplerini ilettiği de duyuldu. Hem yürürlükteki Anayasa’mız ve evrensel hukuk hem de telekomünikasyon hukuku çerçevesinde yaşananları ele almak gerek.
Öncelikle belirtmek gerekir ki yayınlarının durdurulması istenen televizyon ve radyo kanalları, devletin ilgili özerk kurumu tarafından kendisine kanal tahsisi yapılmış ve buna göre almış oldukları lisans çerçevesinde yayın yaparken yine devlet tarafından denetlenmekte olan yayın kurumlarıdır. Kendilerine tanınan lisanslara istinaden, tahsis edilen frekanslar üzerinde yayın yapmaları noktasında müktesep hakları vardır. Bu kazanılmış haklar en temel ticari kazanım ve korunması gereken haklar mesabesindedir. Çok daha net ifade edersek “dokunulmazdır.”
Günlük, haftalık veya süreli yayın yapan yazılı basın da aynı şekilde işleyebilecekleri hukuka aykırı fiiller bakımından cezai ve hukuki yaptırımlara tabi şekilde her sayılarını ilgili denetleme mercilerine vermek suretiyle denetlenirler.
Basın kanunumuz, Anayasa’mız ve Anayasa’mızın 90. maddesi çerçevesinde ülkemiz bakımından bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi basın hürriyetini, haber alma hürriyetini ve ifade hürriyetini “temel insan hakkı” olarak tanır. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin basın, haber alma ve ifade hürriyetlerine ilişkin yerleşik içtihatları vardır. Bahsettiğim ana mevzuat ve yerleşik içtihatlar uyarınca basın hürriyeti, haber alma hürriyeti ve ifade hürriyeti, yaşam hakkı, fiziksel dokunulmazlık hakkı ve fiziksel özgürlük hakları ile aynı kategoride ele alınır. Bu hürriyetler, ancak ve ancak toplumun tamamı tehdit edildiğinde ve sadece bu tehdit ile mücadeleye yönelik olarak orantılı biçimde ve kanun ile sınırlanabilir. Böyle bir kanun yapma yönündeki yasama fiili dahi kanun çıktığı anda ve sonrasında uygulamasının öngörülen sınırların içinde olup olmadığı, uygulamada istismar olup olmadığı hem usul ve karar alma yönünden hem de ekonomik yönden bağımsız olması gereken mahkemelerin denetimine tabidir. Anayasa Mahkememiz, Anayasa tarafından öngörülmeyen bir sınırlama sebebinin kanunla dahi öngörülemeyeceğine hükmetmiştir. (1996/70 E., 1997/53 K. sayılı, 05.06.1997 tarihli kararı. Resmi Gazete tarih/sayı:04.04.2003/25069) Yani bu hürriyetlerin sınırlanması sadece savcı talimatıyla yapılması zaten ceza hukukumuza ve yukarıda saydığım temel mevzuata ve yerleşik içtihatlara aykırıdır.
Radyo, TV ve yazılı basın araçlarına getirilecek durdurma, henüz buralarda yapılmış dahi olmayan tüm yayınların toplumun tamamının bekasını tehdit edecek anayasal suçlar içereceği varsayımı içerir ki bu, hem mantığa hem de hukuka aykırıdır. Bu şekilde süreli yayınların, yani yarın da yayınlanacak veya haftada bir yayınlanan yayınların yasaklanmasının hukuka aykırılığına ilişkin AİHM kararları mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve yargı organlarının temel anayasal görevi vatandaşlarının temel hak ve menfaatlerini korumaktır. Devletin, bireylerin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlamaması prensibine dayalı negatif yükümlülüğünün yanı sıra, bu hak ve hürriyetleri sınırlayan siyasal ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak gibi bir pozitif yükümlülüğü de mevcuttur.
Anayasa’mızın haberleşme ve fikir yayma hürriyetini düzenleyen 22. ve 26. maddeleri açıktır. Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Basında yer alan eleştirilerin, şiddet ve isyanı teşvik etmediği sürece, ağır ithamlar ve kırıcı bir dil içeriyor olsa dahi, ifade hürriyetinin kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları ile sabittir. Bu konuda yapılacak her türlü müdahale ve ölçüsüz önlem, Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiği anlamına gelecektir. Bir gazete yazarının, sadece gerçeği kanıtlayabilme koşuluyla eleştirel değer yargılarında bulunabileceği şeklindeki bir düşünce, ifade hürriyeti kapsamında ölçülü bir sınırlama olarak kabul edilemez. (AİHM, Wirtschafts Trend Zeitschriften GmbH-Avusturya Kararı 16.04.1998 26113/95 )
Hatta beddua etmek, rahatsız edici, şoke edici, sert, kaba, eleştiride bulunmak, nezaket sınırlarını aşarak eleştirmek, hicvetmek, uyarıda bulunmak, hatta belli ölçülerde abartmak, kışkırtmayı içermesi, bu ifadelerin nesnel bir açıklama ile desteklendiğinde kişisel saldırı olarak görülemeyeceği Yargıtay Ceza Genel Kurulu’muzun ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıyla müsbit ve doktrinde de ihtilafsızdır. (AİHM’nin 5493/72 sayılı ve 7.12.1976 tarihli Handyside/İngiltere Kararı ile 3692 sayılı ve 27.05.2003 tarihli Skalka/Polonya kararları, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2006 tarih ve 2006/181 sayılı kararı)
Anayasa’mızda 2010 yılında yapılan değişiklikle getirilen bireysel başvuru hakkı, idare tarafından yapılan kanun ihlallerine karşı bireysel başvuru imkanı sağlamaktadır.
Uluslararası alanda en saygın sivil toplum örgütlerinden olan, yayın yaptığı 7 dilden biri Türkçe olan Gazetecileri Koruma Komitesi’nin analitik verilere ve analizlere dayalı olarak yaptığı, “Dünyanın En Kötü Gazeteci Zindancısı” listesinde ülkemiz 2012 ve 2013 yıllarında dünyanın en kötü gazeteci zindancısı olmuştur. 2014 yılında ise Çin, Eritre, Etiyopya, Vietnam, Suriye ve Burma ile birlikte yine en kötü gazeteci zindancısı listesinde ilk yedide yer almıştır. Bu durum diğer tüm basın ve ifade hürriyeti ve insan hakları endeksleri bakımından da farklı değildir.
Sadece kendi hukukumuzu doğru uygulamaya çalışarak ve vatandaşlarımızın temel haklarına öncelik vererek bu manzaradan kurtulabilmenin, Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülke için zor olmadığını düşünüyorum. Bunu sağlamanın yolu ise öncelikle mevcut anayasal haklar ve özgürlükler çerçevesinde basın yayın özgürlüklerinin korunması; yine AİHS ve evrensel hukukun getirdiği özgürlükçü yaklaşımla demokrasimizin pekiştirilmesi olacaktır. Yasak, yayın durdurma, müsadere gibi üçüncü dünya hukukunda bile kendine yer bulmayan uygulamalar, Türkiye’yi bu dünya müktesebatından koparmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
ABD’de Olmayanların Hesapları ABD makamlarına verilmeyecek! Dijital Pazarlama ne olacak? Son bir haftada Twitter’da neler değişti?
Twitter, 17 Nisan 2015’te açıkladığı bir ilke değişikliği ile hesapları, ABD hesabı ve ABD harici hesaplar olmak üzere iki farklı sisteme uygun olarak yöneteceğini açıkladı. Unutulmasın ki bu değişiklikler çok moda haline gelen Persicope için de söz konusu.
Buna göre ABD’de yaşayanların hesapları San Francisco’da bulunan Twitter Inc. tarafından, ABD harici ülkelerde yaşayanların hesapları ise Dublin’de bulunan Twitter International tarafından yönetilecek.
Bu ilke değişikliği Twitter’ın Ekim 2014’te ABD Federal Hükumetinin hesap ve kullanıcı bilgi taleplerinin ABD Anayasası’na aykırı olduğu gerekçesi ile New York’ta dava etmesinden sonra çok daha fazla anlam kazandı.
ABD’de yaşayanların hesapları, NSA’in (Milli Güvenlik Kurumu) ve mevzuatının etkili olabildiği kararları çıkaran ABD mahkemelerine ve ABD hukukuna tabi olacak. Ancak ABD’de bulunmayanların hesapları Irlanda şirketi tarafından yönetilecek, veriler İrlanda’da saklanacak ve AB mevzuatına ve İrlanda Veri Koruma Kurumu’nun düzenlemelerine tabi olacak.
Burada herkesin gözden kaçırdığı en önemli nokta bence bu değişiklik sayesinde ABD mahkemelerinin ve makamlarının ABD’de olmayanların hesapları hakkında talep ettiği bilgi ve verdiği kararlar bakımından Twitter’ın bu talep ve kararlara uymaktan imtina edebilecek olmasıdır. Bundan sonra ABD makamları, ABD’li olmayan hesaplar bakımından kendi kanunlarını ancak uluslararası anlaşmaların izin verdiği usul ve esaslar çerçevesinde uygulatabildiği kadar uygulatacak.
Tabii bu durum hemen aklımıza ülkemizdeki idarenin “bize bilgi vermiyorlar, bizim kanunlara uymuyorlar, onları dizlerinin üzerine çöktürdük” gibi ifadeleri geliyor. Daha önce de verdiğim bir çok karakteristik örnekte olduğu gibi herşey hukuk çerçevesinde yapılabilir, yapılmalıdır ve yapıldığında olur!
Bu değişikliğin reklam ilkeleri bakımından da Twitter’ın hem leyhine, hem de aleyhine olabilecek bazı sonuçları da olabilir. AB içinde nisbeten daha gevşek mahremiyet düzenlemeleri olduğu bilinen İrlanda dijital pazarlama bakımından avantajlı olabilse de, reklam ilkeleri bakımından AB mevzuatı, ABD’ye göre daha muhafazakar sayılabilir. Bu arada belirtmekte fayda var ki, İrlanda, Veri Koruma Kurumu’nun bütçesini 1,9 milyon Avro’dan, 3,85 milyon Avro’ya çıkardı ve yeni bir veri koruma ve mahremiyet düzenlemesi yapmakta. Bunu da İrlanda’nın kendisini baz olarak kullanan Twitter, Facebook, Google gibi şirketlerin mahremiyet politikalarını daha yakından takip edeceği şeklinde yorumluyorum.
Söz konusu değişiklik 18 Mayıs 2015’te yürürlüğe girecek.
Twitter’ın 21 Nisan 2015’te (dün) ilan ettiği bir diğer ilke değişikliği de Twitter’ın istismara karşı açtığı savaşın bir sonucu. Twitter, kullanıcıların en güvendiği, mutlu olduğu ve emniyette olduğu dijital platform olmak istiyor. Bu sebeple bundan sonra seri olarak alacağı ilk tedbir olarak doğrudan şiddet ve tehdit söylemi yasağına, şiddeti ve tehdidi kışkırtacak, teşvik edecek söylemleri yasaklamayı ekledi.
Teknoloji ve Internet, kendi oto kontrolü ve düzenelemeleriyle yaşamaya ve evrilmeye, güçlü bir şekilde devam ediyor!
Tek Sayfada Tüm Açıklamalar: Google, Twitter, Facebook, YouTube Kapatmaları, Son Mevzuat Değişiklikleri
28 Mart – 7 Nisan tarihleri arasında yayınlanan makalelerim ve görüşlerim, tüm gelişmeleri bir bütün olarak değerlendirebilmeniz için aşağıda sunulmuştur.
CNN Turk, 7 Nisan 2015, Google ve YouTube Engellenmedi.
Hürriyet, 7 Nisan 2015, Twitter, YouTube ve Facebook’a Erişim Engeli.
Bugün, 7 Nisan 2015, Anayasa Mahkemesi Kararları’na Rağmen Sosyal Medyaya Kelepçe Taktılar
Posta, 7 Nisan 2015, Google O İçerikleri Kaldırdı. Ama Aramada Hala Çıkıyor. Peki Neden?
Hürriyet, 6 Nisan 2015, Twitter ve YouTube’a Yasak. Twitter ve YouTube Kapatıldı mı?
Diken, 6 Nisan 2015, Sosyal Medyayı Karartan Kararın Tam Metni – Hem Hukuka Aykırı Hem Uygulanamaz
BGNNews, 26 March 2015, AK Party’s Avalance of “Insult” Cases Crushing Free Expression
Bugün, 26 Mart 2015, Cenk Sidar’ın Internet’teki Yazısına Başbakan’ı Eleştirdin Sorgusu
Milliyet, 23 Mart 2015, Bilişim Hukuku’nun Güncel Sorunları Konuşuldu
Online İhbar Hattıyla Herkes “Muhbir”!
Bugün (5 Nisan 2015), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (“BTK”) Başkanı Tayfun Acarer, sosyal medyada kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünen kullanıcılar için online ihbar hattı kurduklarını açıkladı.
Pekiyi, geleneksel basında ve sosyal medyada büyük bir yankı bulan bu idari tasarrufun bir hukuki temeli var mı?
Evet, kanuni temeli var. Ama kısaca anlatalım ve kanuni temelin aynı zamanda hukuki olup olmadığına siz karar verin.
Avrupa Birliği mevzuatı ile uyum sağlamak adına 2007’de (halk arasındaki adıyla) Internet Kanunu kabul edildi. (5651 Sayılı Internet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun).
Internet Kanunu, ABD’de ve AB’de de bulunan “uyar-kaldır” (notice and take-down) dediğimiz yöntemi son derece yetersiz ve detaysız olarak hukukumuza getirmişti. Ama bu “uyar-kaldır” neydi ve ne işe yarardı?
“Uyar-kaldır” Internet’te, sosyal medyada, hakları ihlal edildiğini düşünen kişilerin öncelikle sırasıyla bu yayını yapan içerik sağlayıcıya veya yer sağlayıcıya (YouTube, Twitter, Ekşi Sözlük vs) başvurarak ilgili içeriğin kaldırılması için uyarıda bulunmasını sağlayan bir yöntemdir. Uyar-kaldır yöntemi tüm hukuka aykırı olduğu düşünülen her türlü içerik için zaten mevcuttu ve kullanılıyordu.
“Uyar-kaldır” sisteminin etkinliğinde gerek düzenlenme şeklinden gerekse uygulama biçiminden ve bir kısmı da sosyal medya şirketlerinden kaynaklanan bir çok problem oluştu.
Özellikle 2012 tarihinden itibaren Internet Kanunu’nun daha doğru şekilde düzenlenebilmesi için yaptığımız bir çok kanuni düzenleme ve sosyal medya şirketleriyle işbiriği / uygulama tavsiyesinin içinde doğru, etkin ve uygulanabilir bir “uyar-kaldır” sistemi de bulunuyordu.
Ancak tüm iyileştirme ve etkinleştirme tavsiyelerimize rağmen yedi yıl boyunca düzeltilmeyen, Internet Kanunu Şubat 2014’te, bir çok çevrenin 17 Aralık soruşturmalarına ve tapelere bağladığı gerekçelerle, Internet’in ve kullanıcılarının tamamen baskı altına alınmasına yönelik olarak iki haftada iki defa değişikliğe uğradı.
Internet Kanunu’na eklenen 9/A Madde’siyle, yukarıda anlattığımız “uyar-kaldır” sistemimiz kaldırılmamakla birlikte, özel hayatının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin, mahkemeye gitmeden doğrudan TİB’e başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi isteyebilmesi sağlandı. TİB’in, kendisine gelen bu talebi uygulanmak üzere derhal Erişim Sağlayıcıları Birliğine göndermesi ve erişim sağlayıcıların da bunu en geç dört saat içinde yerine getirmesi zorunlu kılındı. Başvuru sahibine ise ancak talebi üzerine erişim engellendikten sonra 24 saat içinde bu talebini Sulh Ceza Mahkemesinin onayına sunması zorunluluğu getirildi.
Bizce vatandaşın özel hayatını korumak için bu düzenlemelere gerek yoktu. Her zaman bunun nasıl yapılabileceğini belirttik, yine açıklayabiliriz. Özel hayat alanı, ihlali, zararları ve sonuçları benim için, sizin için, Başbakan için veya çok ünlü bir sanatçı için farklıdır. Sizler veya ben, dışarıda birisiyle bir yemek yerken yanımdaki ile fotoğrafımın çekilmemesini bekleyebilirim, ancak bir Başbakan’ın veya çok ünlü bir sanatçının özel hayatı evinin kapısının eşiğinde başlar. Ayrıca bu bilgiye erişilmesindeki kamu menfaati ile mahremiyet beklentisi arasında bir menfaat çatışması olabilir. Tüm toplumun bilgi almaktaki kamusal menfaati, kamuya mal olmuş bireyin mahremiyet beklentisini bertaraf eder nitelikte olabilir. Kısacası her bir münferit durum kendi şartlarına göre yargılamayla belirlenmelidir.
Burada yargı en baştan devre dışı bırakıldığı gibi hem kamu menfaati potansiyel bir tehdit altındadır, hem de o içeriği oluşturan içerik sağlayıcının ve o içeriğin yer aldığı yer sağlayıcının hukuki güvenliği, hak ve menfaatleri de tehdit altındadır.
2014 öncesi mevzuatımız zaten yeterli koruma sağlamıyor muydu, bu düzenlemeler ve uygulamalar gerçekten halkı koruyabilecek mi, yoksa bazı şeyleri daha da mı kötüleştirecek? Hep birlikte göreceğiz.