Yıl: 2013

Demokrasi ve Adalet Gönüllüleri Neye Gönüllü Oldu?

Yeni DAG BeyazSon söyleyeceğimi baştan söyleyeyim ki kimse öküz altında buzağı aramasın. Ülkemizde katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi yerleştirmek, tüm canlıların yaşam hakkına saygılı sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve refah sağlayabilmek için altyapı olan adaleti, hukuk sistemini ve eğitim sistemini ıslah etmemiz gerekmektedir. Demokrasi ve Adalet Gönüllüsü her bireyin arzusu budur. Çabamız güvenilir bir adalet sistemi, Türkiyemizi nihayet rekabetçi bir dünya gücü yapabilecek bir eğitim sistemi, çoğulcu demokrasi ve sağlıkla sürdürülebilir olarak gelişen ekonomi elde etmek içindir.

Hepimiz, Türkiye’deki toplumsal ayrışmanın gerçek derinliğinin farkına ancak varıyoruz. Başbakan 7 Haziran 2013’te Kuzey Afrika gezisinden döndüğünden beri “kendi tebası” olarak gördüğü seçmenleri kutuplaştırmak için toplumun aslında çoğunluğu olan AKP seçmeni olmayanları acımasızca ve orantısızca başkalaştırıyor.Devamını oku

Gezi Milât mıdır? Henüz değil.

Sana sozHayır, Gezi milât değildir. Gezi’nin üzerinden beş ay geçtikten sonra, bizler tüm kişisel inanç ve kılık kıyafet özgürlüklerini savunurken, baş örtülü bir kadın milletvekili, kapalı olmayan tüm kadınlara “kirli” diyebiliyorsa “özgürlüklerin” aslında ne demek olduğu bellidir ve Gezi’nin üzerine yememiz gereken kırk fırın ekmek var demektir.

Gezi’de ortaya çıkan temel hak taleplerini, uzlaşma ruhunu ve özgürlük anlayışını bizler siyasi ve toplumsal alanlarımızda hakim kılamazsak, Gezi, bir milât olamayacak, ancak sert ve insafsızca bastırılmış sayısız romantik direnişten biri olarak geçmişimizde kalacaktır.

Gezi’nin milât olabilmesi için en azından TBMM’de bulunan tüm siyasi partilerin yapısının, kafasının, onları oraya getiren ve orada tutan mevzuatın ve uygulamanın, eğitim sistemimizin ve toplumsal hayatımızın temelden değişmesi gerekir. Devamını oku

Wabi Sabi – Japanese Aesthetics

No matter how much I emphasize, it will not suffice. Japanese Culture is probably the most misrepresented culture defined by stereotypical samples that are harvest of disinformation.

This is mainly due to dissemination of information about Japan from the Western literature from the XVI. Century, instead of authentic Japanese sources. Even the very name of “Japan” is a mispronunciation by the Portuguese merchant seamen and missionaries of the sounds such as “Cipangu”, “Jepeng”, “Zeppen” used for reference to Japan in Mandarin or Wu Chinese. The word “Japan” has been introduced to English literature as “Giapan” for the first time by Luís Fróis, a Portuguese Jesuit missionary in his letter dated 1565.  Since then, Nippon’s name has been globally accepted as Japan.

Japan’s cultural and commercial exchange with the West has continued for a century after Japan’s initial contact with the Portuguese merchants in 1543. The Tokugawa Shogunate adopted an isolationist policy (sakoku 鎖国, locked country) in 1633 and Japan’s seclusion lasted for almost 250 years until the America’s “Black Ships” (kurofune, 黒船) steamed into Tokyo Bay to forcibly open the country to Western trade.

This event ensued by the collapse of Bakufu (幕府, military dictatorship) and Meiji Restoration also marked the beginning of long and entangled American-Japanese relationship, which is accountable for narration of Japan based on American perception and perspective.

After a dehumanization as a World War II loser in the fifties, Japan becomes the “samurai, geisha, ninja, sushi and robots” in the eighties, thanks to movies and its appearance as a global economic giant. Devamını oku

Wabi Sabi – Estetiğin Japoncası

Altını ne kadar çizsek az gelir. Japon Kültürü, belki de hakkında en fazla genelleme yapılan, klişelerle tarif edilen ve çoğu zaman hakkında bilgi kirliliği yaratılan kültürdür.

Bunun en önemli sebebi Japonya ile ilgili bilgilerin dünyaya 16.yy’dan itibaren, hatta günümüzde de, Batı literatüründen sağlanmış olmasıdır. Japon ve Japonya ismleri dahi başta Portekizli denizci tacirlerin, misyonerlerin ifadeleri ile ortaya çıkmıştır. Japonya ile nisbeten erken dönemde iletişim kurmuş bu Batılı’lar ve Marco Polo, Japonya’ya atıfta bulunurken Mandarin veya Wu Çincesinden kaynaklı “Cipangu”, “Jepeng”, “Zeppen” gibi telaffuzları esas almıştır. İngilizce literatüre ise ilk defa Portekizli bir Cizvit misyoneri olan Luís Fróis’in 1565 tarihli bir mektubuyla “Giapan” olarak girmiş ve bu şekilde küresel bir isim haline gelerek, Türkçemize de dahil olmuştur. Devamını oku

A – UN (あーうん), HARMONY

Temple-Sunset-JapanOne of the prime foundation stones of the traditional Japanese Culture and modern Japan is harmony through consonance.  Within the two Japanese syllables (あ, A andうん, Un) lies the infinite and meticulous details of what is underlined by that previous, simple and effortless sentence.

These two syllables, albeit transfers from the Chinese language with roots in Sanskrit, have gained bona fide definitions and forms within the Japanese language and societyHowever, one should not look for meanings in their kanjis that exist purely due to transliteration from Chinese.  Hence, they are generally used with one of the phonetic alphabets, hiragana, in written Japanese. Devamını oku

A – UN (あーうん), UYUM

Temple-Sunset-JapanGeleneksel Japon Kültürü’nün ve modern Japonya’nın en temel yapıtaşlarından biri uyum, ahenktir. Bu çok basit cümlenin detayı ise yine sayfalarca yazsak kâfi gelmeyecek iki hece ile sembolik antropolojide yerini almıştır: あ/A veうん/Un

Bu iki hece Japonca’ya, Sanskritçe kökten Çince üzerinden bir transliterasyon olarak girmiş ancak kavramsal olarak Japonca’da ve Japon toplumunda orijinal bir anlam ve kullanımlar kazanmıştır. Kanjileri var ise de Çince transliterasyondan Japonca’ya geçtiğinden, kullanılan kanjilerde anlam aranmamalıdır, zira ilgisizdir. Bu sebeple yazılı Japonca’da genelde fonetik alfabelerden biri olan hiragana ile kullanılır. Devamını oku

Gezi Parkı, Agora Demokrasisi Park Platformları ve Yarınımız

306182496_c861648b30Gezi Parkı, dindar – ateist, sağcı – komünist, baş örtülü – mini etekli, alevi – sünni, Türk – Kürt demeden tüm yurttaşlarımızın insanlık onuru ve bireysel tercihlere saygının dünyada eşine az rastlanır bir örneğinin evi haline gelmişti.

İçinde kütüphanesi, ana okulu, sahne sanatları platformu, mescidi, yepyeni dikilmiş çiçekleri vardı. Miraç Kandilinde herkes Kur’an dinledi, kandil simidi yedi. Bir başka gece piyano dinledi, caz korosu dinledi.

Tüm İstanbul, hatta diğer illerden binler bu manzarayı gözüyle görmek için ailesiyle, bebek arabasındaki bebeğiyle geldi. Herkesin yüzünde tebessüm vardı. Devamını oku

Mihrap, Osman Hamdi, Hallacı Mansur, İbni Arabi, Fazıl Say

image-1Yine bir Cuma günü ve bu ülkenin %95’inin inandığı yüce İslam dininin bu mübarek gününde tarihimizin en önemli simalarından Osman Hamdi Bey’in “Mihrap” isimli tablosu bana İslam’ın nasıl yaşandığını,  nasıl siyasileştirildiğini ve farklı yorumlara ihtiyacı olup olmadığını düşündürüyor.

Osman Hamdi Bey sadece bir ressam değil aynı zamanda ülkemizin gururu olan Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu, Kadıköy’ün ilk Belediye Başkanı. Çalışılması gereken büyük bir şahsiyet. “Mihrap” isimli tabloyu yaptığında sene 1901. Camide, derin göğüs dekoltesi ve hatlarını belli edecek şekilde vücudunu saran elbisesiyle sırtı mihraba dönük, rahlenin üzerinde oturan bir kadın. Yerde ise Kur’an ve Kur’an sayfaları var. Çok tartışma yaratmış ve çok yorumlanmış bir eser.

Düşünüyorum… 2013 Türkiye’sinde bir ressam böyle bir resim yapsa, bir fotoğrafçı böyle bir fotoğraf çekse, bir edebiyatçı böyle bir görsel betimlese ne olurdu diye. Devamını oku

Gizli MİT Kanunu Taslağı, Siber Güvenlik Stratejisi ve Yasaklar Gerçek İhtiyaç mı?

BIG BROTHER HATES YOU AND SPIES ON YOUHiçbir ülkenin özgürlüğünü de, hukuk sistemini de, cezasını da taklit etmek, başkasına benzemek zorunda değiliz. Türkiye, en özgür diye bildiğimiz ülke kadar özgür olabilirken, aynı zamanda gerçek suçla en etkin mücadele eden ülke kadar dirayetli ve güçlü olabilir. Artık Türkiye olarak kendimize güvenmeliyiz, oradan buradan tercüme mevzuatla birilerine kendimizi yüzeysel olarak benzetme gafletinden kurtulmalıyız.

Yazılı yasalar her yerde var. İyi niyetli doğru uygulama olmadıktan sonra ne işe yarıyor? Hukuksuzluğu artırmak, vicdanı kanatmak, adaletsizlikten hayata küsmek belki kendi adaletini yerine getirmek gibi en tehlikeli sonuçlardan başka hiçbir şeye! Devamını oku